Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Özgün Hikayeler / Ahtapot
« Son İleti Gönderen: Serdar Yıldırım 27 Mart 2020, 18:47:55 Cum »


Gizem dolu, sır dolu, pek çok bilinmezliklerle dolu kainatın bilmem nerelerinde sessizce dönüp durmakta olan sevgili dünyamız. Üzerinde yaşamalarına, hayat bulmalarına, barınmalarına olanak tanıdığın on binlerce yıldan beri her şeyi ile belki de sadece sende var olan canlı varlıklar. Özgün düşünme yetenekleriyle, hayal güçleriyle, inatçılıklarıyla her zaman, her yerde ortaya çıkabilen ve bir bilinmezi bilmek için, problemlerin çözümüne yardımcı olmak için şevkle, istekle; kendilerinin yaşamaları lazım gelen hayatın normalitesinden arınarak, normalitenin bir parça üstüne çıkarak ve o geride bıraktıkları normalitecilerin yararına bir takım çabalar, arayışlar içine giren idealistler.

Denizin engin maviliklerinde aylardır pek çok yeri gezip dolaşmasına karşın gördükleri ona hiç de yabancı gelmeyen, o gördüklerine daha önceden biliyormuşçasına ilgisiz ve bu denize sularını akıtan ırmağı ilk fark ettiğinde düşüncesinde oluşan tutkunun harekete geçirdiği, ırmağın çıkışına, kaynağına ulaşmaya karar verdirttiği bir genç ahtapot.

Genç ahtapot ırmakta ağır ağır ilerlemeye başladı. Daima yüzeyde bulunmaya özen gösterdiği için, ırmak kenarında bulunan ağaçları, otları, çiçekleri, kuşları ve küçüklü, büyüklü canlı yaratıkları yakından incelemek olanağını buluyordu. Günler birbiri ardına geçip gittikçe, ırmağın genişliği daralmaya, sular daha bir coşkun akmaya ve meyil artmaya başladı. Genç ahtapot, akıntıya karşı yüzdüğü için, her geçen gün biraz daha fazla zorlanmaya başladığını fark etti. Hani sıkıntıya katlanamayıp kendini bırakıverse hiç yorulmadan denize geri dönebilecekti. Fakat, bu onun yapamayacağı bir işti. Mademki bir idealistti ve bir idea uğruna buralara kadar gelmişti, geriye dönüş söz konusu olamazdı.

Genç ahtapot çok uzaklarda zorlukla fark edilen karlı dağın yamaçlarına ulaştığında önüne oldukça yüksekten suların döküldüğü bir çağlayan çıktı. Bu çağlayanı aşıp yoluna devam etmesi gerekirdi, ama nasıl? Yaptığı bir iki deneme bu işin şimdilik olanaksız olduğunu gösterdi. Zaten yorgundu.  Günlerdir dur durak bilmeden, gücünün sınırlarını sonuna kadar zorlayarak buralara kadar gelmişti. “ Bir zaman için dinlenmeli, gücümü toplamalı, bu çağlayanı aşmayı başarabileceğime inandığım an gelip çağlayanı geçer yoluma devam ederim, diye düşündü. Dün gelirken gördüğüm kollardan birine sapar, orada günlerimi sakin geçirebileceğim bir yer ararım. Çağlayan şimdilik bekleyedursun. “

Genç ahtapot geriye dönüp, ırmağın kollarından birine girdi. Yok şurası, yok burası derken,sonunda bir göle vardı. Genç ahtapotun göldeki sakin yaşantısı oldukça uzun sürdü. Gerçekte bir idealist için zamanın fazla bir önemi yoktu. Zaman bırak geçsindi. Önemli olan geçen zamanı ustaca değerlendirebilmekti. Devamlı olarak fikir bakımından bir büyüme, bir ilerleme içinde olacaktın. Bu idealistçilik zaten sende doğuştan vardı. Sen istemesen de şartlar seni buna zorlardı. Bir ideanın peşinden gitmeye başladığın yani sen bir idealist olduğun zaman, dikkatli bir şekilde geçmişini düşünürdün ve şimdi anımsamak istemediğin o mutsuz, o karamsar, o kederli günlerinin seni nasıl eğitmiş olduğunu, deneyim sahibi yaptığını fark eder de şaşar kalırdın.

Aradan yıllar geçmiş, geçen yıllarla birlikte genç ahtapot büyümüş, olgun bir ahtapot olmuştu. Gölde ve gölün çevresinde yaşayan canlı varlıklarla daima iyi ilişkiler kurmuş, onların anlattıklarına kendi gözlemlediklerini ekleyerek epey bir bilgi birikimine sahip olmuştu. Her şey çok güzeldi, belki de çok daha güzel olacaktı. Eğer göl kıyısına insanlar kamp kurmasalardı. Ahtapot insanları göl kıyısında görür görmez, içgüdüsünden gelen dikkat et sesine kulak vermiş, gölün dibindeki mağarasına çekilmişti. Günlerini mağarasında geçiriyor, ara sıra da, gölün derinliklerinde dolaşıyordu. Bazı günler göl yüzeyinde bir iki kayık görüyor, fakat kayıklardaki insanların kürek çekişlerini gölün derinliklerinde yüzerek seyretmekten başka hiçbir şey yapmıyordu.

Günlerden bir gün, bir kayık gölün ortalarına yakın bir yerde giderken ortalık kararıverdi. Şiddetli bir yağmur başladı. Gittikçe daha sert esmeye başlayan rüzgar gölde büyük dalgalar oluşturuyordu. Kayıkta bulunan insanların yaklaşan fırtınadan kaçmak için gösterdikleri çabalar boşuna oldu. Kayıklarının alabora olarak batmasını bir türlü engelleyemediler. Ahtapot yaklaşan fırtınayı önceden hissetmiş, kayıkta bulunan insanlar tarafından görülme tehlikesini göze alarak kayığın birkaç metre altına kadar sokulmuştu. Kayık battığında dev dalgalar arasında çırpınıp duran iki insanı güçlü kollarıyla sıkıca kavrayıp, onların boğulmalarına engel olmak için, yüzeye çıktı ve süratle kıyıya doğru yüzmeye başladı. Baygın durumdaki iki insanı kıyıda emin bir yere bırakan ahtapot, gölün derinliklerindeki mağarasına çekildi.

Bu olayı takiben geçen on gün içinde göl yüzeyinde kayık göremeyen ahtapot insanların gitmiş olabileceklerini düşünerek yüzeye çıkıp çok uzaklardan kampın bulunduğu kıyıya doğru baktı. İlk dikkatini çeken şey, kıyıdaki kocaman demir kayıklar oldu. İnsanlar ayrıca kampın bulunduğu çadırların yanına tahtadan barakalar yapmışlardı. Çok insan vardı kıyıda. Gölün fazla sularını ırmağa akıtan kola doğru yüzmeye başladı. Kıyıdaki insanlara fark ettirmeden gölden çıkıp gitmeyi planlıyordu. Fakat çıkışa vardığında etrafta gitmesini engelleyen dikenli teller olduğunu üzülerek gördü. Bir hata yapmaktan korkuyordu. Bu dikenli telleri parçalayıp atar, yoluna devam edebilirdi. İşin içinde yaralanmak, çaptan düşmek olasılığı da vardı. Irmaktaki çağlayan zaten yolunun üstünde bir büyük engeldi. Çağlayanın karşısına çıktığında güçsüz durumda bulunmak yakışık almazdı.

Sonraki günlerde göl yüzeyi birdenbire hareketlendi. İnsanların göl kıyısına kadar kamyonlarla getirdikleri parçaları birbirine monte ederek yaptıkları gemiler vızır vızır gidip gelmeye başladı. Gemilerden dalgıçlar göle girerek gölün dibini taramaya başladılar. Dalgıçların ellerindeki zıpkınlar görülür görülmez ahtapota yöneltilecekti. Gölde her kolunun uzunluğu beş metreyi bulan sekiz kollu dev bir ahtapot vardı ve bu ahtapotu öldüren ödüllendirilecekti. İşte burada biraz düşünmek gerekirdi. Katledilmek istenen bu ahtapot fırtınalı bir havada iki insanı mutlak bir ölümden kurtarmıştı. Onlar bayılmadan önce kendilerini kurtaranı görmüşler, ötekileri ahtapotun varlığından haberdar etmişlerdi. Ötekiler ötekilere, ötekilerde ötekilere durumu bildirmişler ve son ötekiler, ortaya bir ödül bile koymuştu. Bu durumu çıkışı olmayan bir labirent biçiminde algılamak gerekmektedir.

Ahtapot artık gölde barınmasının olanaksızlığını anlamıştı. Tüm iyi niyetine karşın insanlar onun bu gölde biraz daha fazla araştırma yapmasına izin vermeyeceklerdi. Zaten gölde bir süre daha yaşamak gereksizdi. Öğrendikleri yeter de artardı bile. Ahtapot mağarasından hınçla dışarı fırladı. Korkunç bir süratle kampın önünde demirli bulunan gemilerin tam karşısında su yüzeyine çıktı. Günlerdir arıyordunuz işte buradayım ve sizden korkmuyorum der gibi kabardıkça kabarıyor, gölde yapay dalgaların oluşmasını sağlıyordu. Aniden soluna doğru yöneldi. Kıyıdaki insanların hayret dolu bakışları altında göl çıkışındaki dikenli telleri paramparça ederek kola girdi ve bir süre sonra ırmağa ulaştı. Irmağın akıntılarına rahatça karşı koyarak çağlayanın önüne geldi ve iki kolunu uzatarak oradaki kayalara tutunup yukarıya çıktı.

Daha sonraki günlerde ahtapot ırmağın kaynağına ulaşmak için gösterdiği yoğun çabayı devam ettirdi. Kaynağın bulunduğu karlı dağın yamaçlarında daracık boğazlardan zorlukla geçiyor, derinliğin yüzmesine olanak tanımadığı yerlerde de adım adım ilerliyordu. Yamaçlarda yağan yağmur havanın giderek soğumasıyla birlikte kara dönüşüyor, yağan kar altında buz gibi soğuk suda titremek ona dağlarda yaşamın ne derece zorlu olduğunu öğretiyordu. Ahtapot daha ileriye gitmenin mümkün olmadığını düşünmeye başladığı bir sırada ırmağın kaynağını buldu. Kaynak, kayaların arasından, mağara gibi bir yerden yeryüzüne çıkıp doğuyordu.

Ahtapot konuyu özetle toparladı: “ Demek kaynak burasıymış. Su bu daracık yerden yeryüzüne çıkıyor, yağan kar ve yağmur sularıyla besleniyor, çevreden kimi dereciklerin sularını alarak çağlayana kadar iniyor. Çağlayan geçildikten sonra sağdan soldan pek çok kol alan su gittikçe büyüyerek bir ırmak halinde benim doğduğum denize varıyor ve denizle bütünleşiyor. Uzun bir süre içinde yaşadığım göl fazla sularını ırmağa bir kol aracılığıyla akıtan büyükçe bir su birikintisinden başka bir şey değilmiş. “

Dönüş yolunda, çağlayana yaklaştıkça, ahtapotu bir düşüncedir aldı. Acaba insanlar onu oralarda bekleyebilirler miydi? Bu yüzde elliye yüzde elliydi. Yani bekleyebilirlerdi de beklemeyebilirlerdi de. Onun orası belli olmazdı. Ahtapot korkmuyordu. Zaten böyle durumlarda bir idealist için korku en son akla getirilecek bir şeydi. Korkmak için hiçbir neden yoktu. Ahtapot şöyle bir durum değerlendirmesi yaptıktan, ne olursa ne şekilde hareket edeceğini hesapladıktan sonra, çağlayandan aşağı indi. Suların üstünden göğsünü gere gere yüzerek gölün ırmakla bağlantısını sağlayan kolun yanından geçti, gitti.

Ahtapot, birkaç gün sonra denize vardı. Yıllar önce, genç bir ahtapotken, bir idea uğruna yola çıkmış; yıllar sonra, büyük, olgun bir ahtapot olarak işte geriye dönmüştü. Fakat  idea, ideal değildi henüz. Bir idealist öğrendiklerini başkalarına da öğreterek, onları da bilgilendirmeliydi. Ben bana yetecek kadar bilgi sahibiyim fazlasını öğrenmesem de olur diyemediğin gibi, ben herkesten çok daha fazla bilgiliyim varsın benim bildiklerimi başkaları bilmeyiversin de diyemezdin. Ahtapot, kısa bir süre dinlendikten sonra girişimlerine başlamak istiyordu. Öğrendiklerini başkalarına da öğreterek onları da bilgilendirecekti. Beyninde kendisinin bilip de başkalarının bilmediği tek bir bilgi kalmayana kadar…


SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Sihirli Masallar - Bilgi Yayınevi
Yayın Yılı 2009  Sayfa:188-196

2
Özgün Hikayeler / KARANLIK ODADAKİ OYUN BÖLÜM-4
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 29 Ağustos 2019, 22:30:35 Prş »
KARANLIK ODADAKİ OYUN
BÖLÜM-4



     Leyla Sedat Amirin odasına girerek, ‘’ Amirim şüpheli bir ölüm ihbarı aldık.’’
Sedat Amir,
‘’ Şüpheli olduğunu nereden anladın?’’
Leyla,
‘’ İhbarı yapan kapı komşusu. Kadın evde tek başına yaşayan birisiymiş. Bir Avukatlık bürosunda etrafı toplayan hem de çay servisleri yapıyormuş. Cuma akşamı iş dönüşü komşusuyla kapıda karşılaşmış. Biraz lafladıktan sonra her ikisi de içeri girmiş. Bir daha kadından haber alınamamış. Kapı komşusu çalıştığı büroya telefon etmiş. Üç gündür işe gelmediğini söylemişler. Semt karakoluna bildirmiş. Onlarda bize yönlendirmişler.’’
Sedat Amir,
‘’ Asayişte kimler var?’’
Leyla,
‘’Hansa Baş komiserim, Vedat Komiser, Aynınur ve Serra Komiser.’’
Sedat Amir,
‘’ Elinde adres var mı?’’
Leyla,
‘’ Tabi ki var Amirim.’’
Sedat Amir,
‘’ Hepsini gönder burada pineklemesinler.’’
Leyla,
‘’ Emredersiniz Amirim.’’
     Doğru içeriye bizimkilerin yanına gittim.
‘’ Hepiniz bu kâğıtta yazılı olan adrese gidiyorsunuz. Bir ihbar düştü bilgisayara doğruluğunu teyit edeceksiniz.’’
Vedat Komiser,
‘’ Hepimiz mi?’’
Leyla,
‘’ Evet hepiniz Amirim öyle istedi.’’
     Adresi bulmakta zorlanmadık. Bize on dakika kadar uzaklıkta şehreminindeydi. Minibüsten indiğimizde ihbarı yapan kapı komşusu bizi apartmanın önünde bekliyordu.
Hansa baş komiser,
‘’ İhbarı siz mi yaptınız? Ve isminiz nedir?’’
‘’ Adım Atıfet, Cuma akşamı kapı önünde selamlaştık birkaç kelime de konuştuk. Bir daha da görüşmedik.’’
Vedat Komiser,
‘’ Hafta sonu gidebileceği bir yer yok mu? Uzaktan komşuları, akrabaları falan?’’
Atıfet,
‘’ Yıllardır burada otururuz daha bir yere gittiğini, hele işini aksattığını hiç görmedim de duymadım da.’’
Aynınur Komiser,
‘’ Komşunuzun adı neydi?’’
Atıfet,
‘’ Komşumun ismi Azimet.’’
Hansa,
‘’ Soyadını biliyor musun?’’
Atıfet,
‘’ Bir dakika hah tamam, soyadı Gürşen.’’
Hansa Baş komiser,
‘’ Kaçıncı katta oturuyorsunuz?’’
Atıfet,
‘’ Girişin hemen üstü. Yani birinci katta oturuyoruz.’’
Vedat komiser,
‘’ Bu apartmanın kapıcısı var mı?’’
Atıfet,
‘’ kapıcı yok Komiserim haftada iki gün bir kadın gelir ve merdivenlerin temizliğini yapar. Ama Azimet’in oturduğu dairenin sahibi üçüncü katta altı numaralı dairede oturuyor.’’
Hansa,
Hansa Baş komiser,
‘’ Aynınur sen altı numaralı daireye çık ev sahibinde dört numaralı dairenin anahtarı var mı öğren?’’
Aynınur,
‘’ Baş üstüne Baş komiserim.’’
     Aynınur altı numaralı daireye çıkarken bizde dört numaralı dairenin kapısının önüne gelerek beklemeye başladık. Bu arada Leyla’yı arayarak, Azimet Gürşen hakkında araştırma yapmasını istedim.
     Biraz sonra Aynınur dört numaralı dairenin sahibi yaşlı bir adamla yanımıza geldi. Rozetimi göstererek, kapıyı açmasını söyledim. Yaşlı adam hiç itiraz etmeden kapıyı bize açtı.
Hansa,
‘’ Hiçbir şeye el sürmeden etrafı kontrol edelim.’’
      Yine de eldivenlerimi elime geçirerek, silahımı çektim ve içeri girdik. Ortada kavga ve mücadeleye benzer bir görünüm yoktu. Salona girdiğimizde kadını yerde yatar vaziyette gördük. Hemen yanına gittim. Ceset kokmaya başlamıştı. Masanın üzerinde bir lokum kutusu duruyordu. İçinde bir kaç lokum eksikti.
Vedat Komisere, ‘’ Olay yerini arayın gelsinler,’’  dedim.
     Etrafta işe yarayacak bir şeyler ararken masanın üzerinde kadının çalıştığı Avukatlık bürosunun kartvizitini buldum. Kartvizitte Çözüm Avukatlık Bürosu yazıyordu. İki ortaklı bir büro. Kartı alarak cebime attım. Olay yeri ekibini karşılaması için Aynınur’u bıraktım. Giderken Aynınur’a ‘’ Arkadaşlara söyle lokumların analizini hemen yapmaları için laboratuvara göndersinler sende takipçisi olacaksın.’’
Aynınur,
‘’ Baş üstüne Baş komiserim.’’
     Geri kalanlarımız Avukatlık bürosunun yazılı olduğu adrese doğru hareket ettik.
Hansa,
‘’ Serra hiç sesin çıkmıyor? Bu ölüme ne dersin?’’
Serra,
‘’ Sıradan bir ölüm değil, kadın yediği lokumlardan zehirlendi.’’
Vedat Komiser,
‘’ Sen kâhin misin Serra Komiser?’’
Serra,
‘’ Yo ben içgüdülerime güvenirim.’’
     Yarım saatlik bir yolculuktan sonra bir iş merkezinin yedinci katında bulunan büronun önündeydik. Asansöre binmekten korkan Vedat Komiseri beklemeye başladık. Altı, yedi dakika sonra soluk soluğa yanımıza geldi. Biraz nefeslenmesini bekledikten sonra bürodan içeri girdik. Bizi ufak bir odada sekreter karşıladı.
Sekreter,
‘’ Buyurun hoş geldiniz.’’
     Rozetimi göstererek, cevap verdim,’’ Burada çalışan temizlik elemanı Azimet Gürşen’in öldürülmesinin tahkikatını yapıyoruz. Avukat Ahenk Hanımla görüşeceğiz.’’
Sekreter,
‘’ Ne! Azimet abla öldürülmüş mü? Aman Allah’ım.’’
Vedat Komiser,
‘’ Biz öyle sanıyoruz.’’
Sekreter,
‘’ Ahenk Hanım on dakikaya kadar burada olur. Buyurun oturun.’’
     Fazla beklemediler, çok güzel bir kadın Avukatlık bürosundan içeri girdi. Sekreter kız hemen ayağa kalkarak, ‘’ Hoş geldiniz Ahenk Hanım, sizi bekleyen misafirleriniz var.’’
Ahenk Hanım,
‘’ Misafirleri tanıyor muyum?’’
Sekreter,
‘’ Hayır efendim gelenlerin hepsi polis.’’
Ahenk Hanım,
‘’ Bizim polisle ne işimiz olabilir ki?’’
Sekreter,
‘’ Azimet abla evinde ölü bulunmuş.’’
Ahenk Hanım,
‘’ Ne ölmüş mü? Nasıl olur? Ben içeri geçiyorum hemen onlarla görüşmem lazım.’’
     Ahenk Hanım hiç oyalanmadan doğru bizimkilerin yanına geçerek,’’ Buyurun efendim odama geçelim. Azimet’in öldürüldüğü doğrumu?’’
     Avukat Hanımın bürosuna geçtik. Rengi kül gibi olmuştu. Üzüntüden titriyordu.
Hansa,
‘’ Sanırım siz Avukat Ahenk Hanım olmalısınız. Üzüntünüzü anlıyorum ama gerçeği değiştiremeyiz. Yanınızda çalışan Azimet Hanım Cumartesi günü evinde zehirlenerek ölmüş.’’
Avukat Ahenk,
‘’ Nasıl yani eceliyle ölmemiş mi?’’
 Vedat Komiser,
‘’ Bizde bunu araştırıyoruz, bir düşmanı falan var mıydı?’’
Avukat Ahenk,
‘’Yıllardır yanımda çalışıyor, bir düşmanı olsaydı muhakkak haberim olurdu. Kadıncağızın bir tek amacı vardı, kızını okutabilmek. Bende ona sürekli olarak destek oluyordum. Kızı Samime Darüşşafaka’nın lise bölümünde okuyor. Tüm masraflarını ben karşılıyorum. Bundan sonrada karşılamaya devam edeceğim. Azimet’te maaşının büyük bölümünü harcamadan bir bankada kızının adına açtığı hesaba yatırıyordu. Bana,’’ ben çok çektim, hala da çekiyorum ama kızım yokluk çekmesin derdi. Nasıl ölmüş?’’
Vedat Komiser,
‘’ Belki bu konuda bize yardım edebilirsiniz?’’
Avukat Ahenk,
‘’ Nasıl bir yardımım dokunabilir? Bilemiyorum ki?’’
Vedat Komiser,
‘’ Evinde masanın üzerinde bir kutu lokum bulduk. Kutunun içinde bir kaç tane eksikti. O lokumlardan zehirlendiğini tahmin ediyoruz.’’
     Ahenk Hanımın birden gözleri iri, iri açıldı. Bize şaşkın, şaşkın baktıktan sonra birden düşüp bayıldı. Yerimizden fırlayıp kadının yanına koştuk. Ahenk Hanımı ayıltamıyorduk. Vedat Komiser sekreter kıza bağırarak, ‘’ Çabuk ol hemen bir ambulans çağı. Acele et.’’
     Ambulans geldi ilk müdahaleyi yaptıktan sonra, sağlık memuru, ‘’ bu kadın neden bayıldı? Çok ağır şok geçirmiş.’’
Hansa,
‘’ Şimdi konuşarak vakit kaybetmeyelim. Vedat Komiser, ‘’ sekreteri iyice sorgula, sonra Asayişe geçin. Ben Ahenk Hanımla beraber gidiyorum.
Serra,
‘’ Emredersiniz Baş komiserim.’’
     Hastanede iki saate yakın bekledim. Daha sonra Ahenk Hanımın yattığı odaya girdim. Zar zor duyabileceğim bir sesle konuşmak istediğini söyledi. Bende yatıştırıcı bir sesle, dinliyorum dedim.
Ahenk Hanım,
‘’ O çikolata kutusunu Azimet Hanıma ben verdim.’’
Hansa,
‘’ Sen mi verdin?’’
Ahenk Hanım,
‘’ Bana gelmişti, kimin gönderdiğini bilmiyordum. Tatlıyla aram pek hoş değil. Şeker hastasıyım. O yüzden Azimet’e alabileceğini söyledim. Allah’ım o kadının ölümüne ben sebep oldum.’’
     Birden aklım karıştı. Asıl hedef Ahenkti ve şeker hastası olduğunu bilmiyordu. Öyleyse o lokumları gönderen Ahenk’in ölmediğini öğrenirse yeniden harekete geçebilirdi.’’
Hansa,
‘’ Yanında kalacak kimse yok mu? Hayatın tehlikede.’’
Ahenk,
‘’ Sadece kocam var, o da üç gün sonra gelecek.’’
Hansa,
‘’ Bu akşam bir polis seni bekleyecek. Bana kocanın telefon numarasını verir misin? Buraya çağırayım. Adı ne?’’
Ahenk,
‘’ Boşuna uğraşmayın. Bir dava için İzmir’e gitti. Onun işi benden daha önemlidir. Gelmez.’’
Hansa,
‘’ Orasına sen karışma, numarayı ver. Adı ne onu da söyle.’’
     Kocasının adını ve telefon numarasını aldım.
Hansa,
‘’ Anlayamadım soyadlarını tutmuyor.’’
Ahenk,
‘’ Otur yanıma anlatacağım.’’
     Yanına oturdum. Ahenk biraz düşündükten sonra anlatmaya başladı.

[/b]
3
Özgün Şiirler / SEVDA ÇİÇEĞİM 2019/ DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 21 Temmuz 2019, 15:11:38 Paz »





Yıllar geçti aradan
Sen iyi bir anne oldun
Bense yaşlı bir adam
Bir hayal olarak kaldı
Yaşanan rüya gibi yıllar

Yarın 18 Temmuz 2019 PERŞEMBE
Doğum günün sevda çiçeğim
Sevdalar bir yana düştü
Sen varsın diye yüreğim
Anılar bahçesine dönüştü

Doğum günün kutlu olsun
Veda Arasıl Kartal
Doğum günün kutlu olsun
SEVDA ÇİÇEĞİM

Sevdalardan bahçe yaptık
Yaşadık ama aşkımızı yaşatamadık.

18.07.2019/PERŞEMBE
TEBESSÜM EDEN ÇOCUK
Tuğrul Ahmet PEKEL[/list]
4
Özgün Hikayeler / KARANLIK ODADAKİ OYUN- BÖLÜM-3
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 01 Temmuz 2019, 23:53:10 Pzt »
KARANLIK ODADAKİ OYUN
BÖLÜM-3



     Devriyeden Asayişe döndüklerinde Vedat komiser hala nezarethanede olduğunu gördü. Gördüğü bir şey daha vardı. Vedat komiser kitap okuyordu. Kitap o kadar ufaktı ki avucunun içinde kayboluyordu. Komisere seslendi, ‘’ Komiserim ne okuyorsunuz? Daha doğrusu ne biçim kitap o? Minicik bir şey.’’
Vedat Komiser,
‘’ Gelen sen misin Aynınur? Minik boyutta
 çıkmış bir kitap, adı Simyacı. Senin de okumanı tavsiye ederim.’’
Aynınur,
‘’ Fırsat bulursam okurum. Önce Sedat Amirle konuşmam lazım.’’
     Vedat Komiserin yanından ayrılıp Sedat Amirin odasına gittim. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. ‘’ Amirim biraz konuşabilir miyiz?’’
Sedat Amir,
‘’ Nasıl olsa geldin konuşalım. Anlat bakalım derdini.’’
Aynınur,
‘’ Derdim yok Amirim. Konuşmak istediğim konu, Vedat Komiser. Ben şikâyetçi değilim. Lütfen onu affedin.’’
Sedat Amir,
‘’ Sabahta bana sen karşı çıktın. Şimdide affını sen istiyorsun, neden?’’
Aynınur,
‘’ Ben Vedat Komiserin sayesinde bir imtihandan geçtim. Bu imtihanı da başarı ile atlattığımı sanıyorum. Bir tek şeyi saymazsak.’’
Sedat Amir,
‘’ O saymadığın şey ne?’’
Aynınur,
‘’ Bana silahımı iade ettiğinde, silahı Vedat Komisere doğrulttum. Tetiğin boşluğunu aldım. Ama beni durduranın ne olduğunu anlayamadım. Silahın boş olduğunu söyledi inandım. İşte hatam burada Asayişe geldiğimde silahı kontrol edince dolu olduğunu gördüm. Şimdi Vedat Komiserin yaşaması bir mucize değil mi? İşte hatam burada.’’
     Sedat Amirin yüzü birden değişti.
‘’Çok büyük tedbirsizlik yapmış. Hadi senin için affediyorum haytayı.’’
     Nezarethanenin kilidini açıp kapıyı araladım ve Vedat Komisere, ‘’Sedat Amir sizi görmek istiyor.’’ Vedat Komiser,
‘’ Nihayet aklı başına geldi.’’
Aynınur,
‘’ Acaba sizin aklınız başınıza geldi mi?’’
Vedat Komiser,
‘’ Ateş etmeyeceğinden emindim sen akıllı bir kızsın Aynınur.’’
Aynınur,
‘’ hadi dediğin gibi olsun.’’
      Beraber Sedat Amirin yanına gittik.
Sedat Amir,
‘’ Vedat önce Aynınur’dan özür dile.’’
Vedat Komiser,
‘’ Sizden özür dilerim Komiserim.’’
Aynınur,
‘’ Kabul edilmiştir.’’
Sedat Amir,
‘’ Çıkabilirsin Komiser.’’
     Bizimkilerin yanına döndüm.
Heval,
‘’ Bizlere neler olduğunu anlatacak mısın? Yoksa biz zorla mı anlattıralım.’’
     Ben başımdan geçenleri anlatmaya başladım. Ama aklım Sedat Amirin odasında kaldı.
‘’ Anlat bakalım Vedat, buraya sürgüne mi geldin? Yoksa bu sana verilen mükâfat mı?
Vedat Komiser,
‘’  Açıkçası ben de anlayamadım abi, aslına bakarsan beni bakanlıktan bir müddette olsa uzaklaştırma diyebilirim.’’
Sedat Amir,
‘’ Sen rahat durmayacak mısın be adam. Yine ne işler çevirdin?’’
Vedat Komiser,
‘’ Bu sefer doğru bir iş yaptım, ama bu arada bazılarının nasırına bastım.’’
Sedat Amir,
‘’ Bir de bana anlat şu işi.’’
Vedat Komiser,
‘’ Bence sakıncası yok. Nasıl olsa bombanın patlaması eli kulağında. İzmirli papazı hatırlıyor musun? Aylardır onun peşindeydim. Adam papaz kisvesi altında ülkemin aleyhine her pisliği yapıyordu. Bende onu deşifre ettim. Ortalığı yatıştırmak için bana uzaklaştırma verdiler.’’
Sedat Amir,
‘’ Aferin oğlum geleceksen böyle şeylerle gel bana. Şimdi sen yanına bir de ortak istersin?’’
Vedat Komiser,
‘’ Sen bilirsin abi, ama bana sorarsan Aynınur’u tercih ederim.’’
Sedat Amir,
‘’ Sana sorabilir miyim? Bu isteğinin özel nedeni var mı?’’
Vedat Komiser,
‘’ Var abi, ilk defa ben leb demeden leblebi diyen birine rastladım. Yani ben bensem öbür yarımda Aynınur.’’
Sedat Amir,
‘’ Kabul etmezse ne yapacağız?’’
Vedat Komiser,
‘’ Kabul edecek Abi Onun mayası da aynı.’’
Sedat Amir,
Seslen Aynınur’a buraya gelsin.’’
     Vedat Komiser yanımıza gelerek Sedat Amirin beni yanına çağırdığını söyledi. Merakla peşine takıldım.
Sedat Amir,
‘’ Aynınur, sen bu adama ne yaptın? Kuzu gibi olmuş.’’
Aynınur,‘’ Biraz şans, biraz da kafamı kullandım Amirim.’’
Sedat Amir,
‘’ Nasıl yani?’’
Aynınur,
‘’ Kara Meleği hatırlıyor musunuz Amirim?’’
Sedat Amir,
‘’ Tabi hatırlıyorum, benim sizden çok önce ortağımdı. Sen nereden tanıyorsun kara Meleği?’’
Aynınur,
‘’ Vedat Komiserim çok iyi tanır, anlatayım. Buraya ilk geldiğim gün bana verilen soyunma dolabını düzenlerken bir gazete parçasının altında mektup buldum. Mektupta burada çalışanlarla ilgili açıklamalar vardı. Mektubu dikkatle okudum ve bazı ilaveler yaparak yerine koydum. Bu kadar basit.
Sedat Amir,
‘’ Vay canına neler oluyor da bizim haberimiz yok. Neyse geçici bir süre Vedat Komiserle çalışacaksın.’’
Aynınur,
‘’ Emredersiniz Amirim.’’
Sedat Amir,
‘’ Şimdi bana Ruşen’i gönder.’’
‘’ Gel otur Ruşen, seni kardeşim Vedat Komiserle tanıştırayım. Aynınur’u kısa bir süre için Vedat Komiserin yanına verdim. Sen yanına ortak olarak kimi istersin?’’
Ruşen,
‘’ Geçici bir süre için değil mi? Vedat Komiserim?
Vedat Komiser,
‘’ Söz sadece alt, yedi ay kadar. Daha sonra yeniden Ankara’ya döneceğim.’’
Ruşen,
‘’ Amirim, tercihi siz yapın ben yapmayayım.’’
Sedat Amir,
‘’ Heval’i çağır gelsin.’’
     Ruşen bana işaret etti.’’ Bende Sedat Amirin odasında aralarına karıştım.
Sedat Amir,
‘’ Heval, geçici bir süre için Ruşen Komiserle çalışacaksın.’’
     Heval birazda şaşkın bir halde, ‘’ Emredersiniz Amirim.’’ Dedi.
Sedat Amir,
‘’ Burası fazla kalabalık oldu. Herkes dışarı. Gece devriyesi çıktı mı?
Heval,
‘’ Henüz çıkmadılar Amirim.’’
Sedat Amir,
‘’ Söyle onlara fazla oyalanmasınlar.’’
     Arkadaşların yanına geçtik. Vedat Komiseri arkadaşlarla tanıştırdım. Başımdan geçenleri ballandıra, ballandıra anlattım. 
Hansa,
‘’ Vay be ne macera? Aferin Aynınur şimdi gözüme daha çok girdin.’’
Aynınur,
‘’ Orasını burasını bilmem ama benden çok çekeceği var.’’
Büşra,
‘’ Bütün deliler buraya toplanıyor. Herkes iş başına.’’
Büşra,
‘’ Bu akşam devriyem yok ben eve gidiyorum.’’
Ruşen,
‘’Aynınur sen ne yapıyorsun?
Aynınur,
‘’ Vedat Komiser bu akşam beni yemeğe çıkaracakmış. Öyle söyledi.’’
Vedat Komiser,
‘’ Ben mi söyledim, tabi söylemişimdir o zaman vakit kaybetmeyelim.’’
Aynınur,
‘’ sen de bize katılsana Ruşen.’’
Ruşen,
‘’ Maalesef devriyem var katılamayacağım, ama alacağım olsun.’

5
Özgün Şiirler / PEMBE BİSİKLETLİ KÜÇÜK KIZ
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 01 Temmuz 2019, 23:43:53 Pzt »
PEMBE BİSİKLETLİ KÜÇÜK KIZ

Hiç bisikletim olmadı
Binemedim gezemedim gönlümce
Rüyalarımı süslüyor koşuyorum
Oynuyorum, biniyorum
Pembe bisiklete

Babam alacağım kızım derdi
En güzelini, en pembesini
Bir gün yürüyeceksin koşacaksın
Uçacaksın pembe bisikletle

Hep bu hayallerle yaşadı küçük kız
Olmadı yürüyemedi koşamadı
Pembe bisiklet hayalden de ötede
Hayaller ile uçtu bu dünyadan
Pembe bisikletli küçük kız.

Tuğrul Ahmet PEKEL
30.06.2019/Pazar
6
Özgün Şiirler / MUHABBET
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 06 Şubat 2019, 20:57:53 Çrş »
MUHABBET

O beni asla yargılamaz
Alay etmez küçümsemez
Kaybedersem kaybetmeyi
Kazanırsam paylaşmayı
Bilmemi ister

Ara sıra konuşuruz
O susar ben anlatırım
Dünden bu günden ya da
Gelecek günlerden

O beni asla rahatsız etmez
Bende onu rahatsız etmem
Ara sıra birkaç dua eder
Hatırını sorarım o bir ölü.

06.02.2019/ CUMA
Tuğrul Ahmet Pekel
7
Özgün Hikayeler / KARANLIK ODADAKİ OYUN BÖLÜM-2
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 06 Şubat 2019, 20:54:53 Çrş »
  • KARANLIK ODADAKİ OYUN BÖLÜM-2
[/size]




     Heval, için içini kemiriyordu. Asayişe döndüklerinden beri Aynınur’dan haber alamamışlardı. Büşra’nın yanına gitti. Heval,
‘’ Asayişe döneli kaç saat oldu Aynınur ortada yok. Bu kıza bir şey oldu. Ben Sedat Amirin yanına gidiyorum.’’
     Kimseden cevap beklemeden, Sedat Amirin kapısını tıklattı. Gel demesine fırsat bırakmadan içeri girdi. Sedat Amir daha bir şey söylemeden, konuşmaya başladı. ‘’ Amirim, Aynınur ortada yok. İçimde kötü bir his var. Kıza bir şey oldu.’’
Sedat Amir,
‘’ Sizinle beraber Asayişe gelmedi mi?’’
Heval‘’ Arabaya binmediğini sonradan fark ettik Amirim.’’
Sedat Amir,
‘’ Bu saate kadar ne beklediniz? Hemen olay yerine gidip araştırma yapın ve sakın bulmadan gelmeyin.’’
     Bu sırada yanımıza Büşra geldi.
‘’ Amirim, iki, üç saat önce yabancı bir numaradan beni telefonla aradılar. Hedefinin ben olduğumu ama başka bir arkadaşımı aldığını söyledi. Baştan pek önemsemedim ama şimdi çok endişeleniyorum.’’
Sedat Amir, öfke ile yerinden fırladı. ‘’ Bu ne vurdum duymazlık, arkadaşınız saatlerdir ortada yok ama siz buradasınız. Hemen tüm ekip olay yerine gidiyorsunuz.’’
     Apar topar yola çıktık. Hava neredeyse kararmaya başlıyordu. Etrafa dağıldık. Ben Aynınur’un gittiği istikamete yürüyerek bahçeye kadar geldim ortalıkta kimse görünmüyordu. Etrafı araştırırken birden otların arasında gözüme bir şey takıldı. Eğilip aldığımda Aynınur’un rozeti olduğunu gördüm. İçim acıyla burkuldu. Arkadaşlarımın yanına döndüm.’’ Toparlanın Asayişe dönüyoruz.’’ Arabada Hansa,
elindeki ne diye sordu?’’ Avucumu açtım ve Aynınur’un rozetini gösterirken, Ağlamaya başladım. Sinirlerim boşanmıştı. Kendimi tutamıyordum. Hansa’ya sarıldım ve öylece kaldım. Sedat Amir bir saattir Aynınur’un rozeti elinde odasında bir oyana bir bu yana yürüyüp duruyordu. Sonra durdu ve odasından çıkarak yanımıza geldi. Tam söze başlıyordu ki benim telefon çalmaya başladı. Arayan aynı numaraydı. Hemen Leyla’ya işaret ettim. Ve sesi dışarı verdim. Adam konuşmaya başladı, ‘’ baş komiserim arkadaşınızı merak etmeyin rahatı yerinde.’’ Hemen cevap verdim ‘’ Sesini duymak istiyorum.’’ Adam,
‘’Şu anda yanımda değil ama şuna kesinlikle inan bir misafir muamelesi görüyor. Merak etmeyin.’’
     Telefon elimde öylece kala kaldım zira adam telefonu kapattı. Hemen Leylaya baktım ‘’ Nereden aradı tespit edebildin mi? Leyla, ‘’ Maalesef Baş komiserim ankesörlü telefondan aradı.’’ 
     Zorlukla gözlerini açan Aynınur, ben neredeyim diye düşündü. Dünden beri başına gelenlere bir türlü aklı erdiremiyordu. Başının altındaki yastığa üzerindeki yorgana baktıktan sonra, Allah, Allah adam odaya girip üstüme yorgan örtmüş başımın altına yastık koymuş ama ben fark etmemişim. Birden ellerinin ve ayaklarının serbest olduğunu fark etti. Şaşkınlığı iyice artmıştı. Bu adam ne yapmak istiyordu? Yattığı yerden kalktı gerindikten sonra beden hareketleri yaptığı sırada kapının çalındığını duydu. Hayretle gözleri açıldı. Bu adam kendisini şaşırtmaya devam ediyordu.
     Kapı açıldı ve adam elinde bir tepsi ile içeri girdi. ‘’ Kahvaltı saati geldi buyurun masaya. Bu sabah karşılıklı bir kahvaltı yapalım. Masaya yanaş bugün seni doyurmaya hiç niyetim yok Aynınur.
‘’ Otur kendin ye.’’
Adam,
‘’ Ama daha sözümü bitirmedim. Kahvaltıdan sonra bahçeye çıkıp ufak bir çukur kazacağız. Onun için kuvvetli olman lazım.’’
     Bulunduğu şartları göz önüne alırsa doyurucu bir kahvaltı yaptılar.
Adam,
‘’ Şimdi iş zamanı, hadi bahçeye çıkalım.
Aynınur,
‘’ Sakin kafayla düşünecek olursam, dünden beri ne yapmak istediğini anlayamıyorum. Beni kaçırdın ama elini sürmedin. Bana zarar verecek bir davranışta bulunmadın. Benden ne istiyorsun?’’
Adam,
‘’ Senden hiçbir şey istemiyorum Aynınur. Daha evvel de söylediğim gibi. Ne sana zarar veririm, ne de birinin sana dokunmasına izin veririm. Hadi bahçeye çıkalım.’’     Aynınur, bahçede ufak bir çukur açtı, ama bu arada öldü, öldü dirildi. Zira kendi mezarını da kazıyor olabilirdi.
     Yeniden gece kaldığı odaya geçtiler. Adam dışarı çıktı ve üzerinden yine kapıyı kilitledi. Aynınur’un yeşeren umutları yeniden söndü hayal kırıklığına uğramıştı. Adam kendisini bırakmayacaktı.
     Kapı yeniden açıldı içeri girmeden elindeki giyecekleri Aynınur’a uzattı. ‘’ Üstündekileri çıkar ve bunları giyin.’’ Aynınur adamın getirdiği kıyafetlere baktı şok olmuştu.
     Adam dışarı çıkıp kapıyı bir kere daha üzerine kilitledi.
     Aynınur sinirden neredeyse ağlayacaktı. Adamın getirdiklerini giyince aynaya baktı, bir şok daha yaşamaya başladı. Giysiler üzerine cuk oturmuş uyum ise harika idi. Kapı tekrar çalındı.
Adam,
‘’ Hazır mısın çıkıyoruz?’’ Eski kıyafetlerini şu poşete koy ve şimdi beni iyi dinle. Ama önce eskilerini çukura gömelim. Biraz sonra arabaya bineceğiz, sakın bağırmaya kalkma. Yanında para var mı?’’
Aynınur,
‘’ Senin işine yarayacak kadar yok.’’
     Adam önce gülümsedi ve cebinden bir tomar para çıkartarak bir kısmını Aynınur’a uzattı. ‘’Al bunları yol parası yaparsın. Hadi geç kalıyoruz acele et.’’ Aynınur yine aptallaştı.
     Yola çıktılar, bir türlü kendini toparlayamıyordu. Adam arabanın torpido gözünden silahı çıkartı ve Aynınur’a uzattı, ‘’Unutmadan şunu da vereyim. Zoraki arkadaşlığımız buraya kadar Aynınur serbestsin.’’ Silahı alır almaz adama doğrulttu. ‘’ Kıpırdama vururum.’’
Adam,
‘’ Bana iyi baksana sen dolu tabancayı verecek kadar aptal mıyım? Fikrimi değiştirmeden in arabadan. Bu arada Sedat Amire de selamımı söyle. Kim derse o geldi dersin anlar.’’
     Arabadan indi ve araba gözden kayboluncaya kadar izledi. Sonrada ilk işi bir taksi çevirmek oldu.
     İkinci kata çıkarken, hiç bu kadar manen yorulduğunu hatırlamıyordu. Kapıyı açtı ve Asayişten içeri girdi. Kendisini ilk gören Ruşen Komiser oldu. Koca adam koşarak yanına geldi ve sarıldı. Gözünden akan yaşları hiç umursamıyordu. Ortalık bir anda karıştı. Sedat Amirde odasından fırlayıp yanına kadar gelmiş sadece Aynınur diyebildi. ‘’ Seni aramızda gördüm ya Allah’ıma şükürler olsun.’’
     Bu sırada Asayişin kapısı bir kere daha açıldı ve Aynınur’un şaşkın bakışları arasında o adam içeri girdi. Herkes gelen yabancıya bakmaya başladı. Sedat Amirde adama bakar bakmaz ‘’ Bu işi sen mi yaptın Allah’ın belası söyle bana?’’ ‘’ Sana söylemiştim ağabey dönüşüm muhteşem olacak diye.’’
Büşra,
‘’ Ne oluyoruz ya?’’
Hansa,
‘’ Bu da kim böyle, içeri dalıyor?’’
Sedat Amir,
‘’ Ben biliyorum kim olduğunu.’’
Adam,
‘’ Ama abi.’’
Sedat Amir,
‘’ Kes sesini Vedat. Bu gördüğünüz şahıs kardeşim olur. Adı Vedat Komiser Bundan sonra bizimle beraber çalışacak. Aynınur, Tak kelepçeleri eline at nezarethaneye. Üç gün sudan başka bir şey vermeyeceksiniz. Ondan sonrasını düşünürüz.’’
Aynınur,
‘’ Ama Amirim yazık günah değil mi?’’
Sedat Amir,
‘’ Değillllll.’’
8
Özgün Hikayeler / GEÇMİŞİNİ ARAYAN KIZ BÖLÜM – 13
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 05 Ocak 2019, 22:13:24 Cts »
GEÇMİŞİNİ ARAYAN KIZ BÖLÜM – 13


Dr. Onur muayenehanesin de koltuğuna oturmaya fırsat bulamadan telefonu çalmaya başladı. Arayan Necmi idi.
Necmi,
‘’Geliyorum patron müsait misin?’’
Dr. Onur,
‘’Haberler iyimi? Gelmeden bari onu söyle.’’
Necmi,
‘’Sabret patron on beş dakika sonra yanındayım.’’
    Doktor Onur, meslek hayatında hiç bu kadar heyecanlandığını hatırlamıyordu. Necmi’nin söylediği on beş dakika geçmek bilmiyordu? Ta ki Necmi’nin kapıyı açıp girdiğini gördüğü an heyecanından hiç eser kalmamıştı.
Dr. Onur,
‘’Otur bakalım Necmi İnşallah getirdiğin haber beni heyecanlandırdığına değer.’’
Necmi,
‘’Sen bir iş verirsin de ben sana iyi haber getirmez miyim?
Dr. Onur,
‘’göreceğiz.’’
Necmi,
‘’Aradığımız adamın adı, Muhittin Akçay. Yaşı elli civarında. Yeni emekli olmuş bir vatandaş. Hikâyeyi kısaca anlatmam gerekirse, ilk emekli maaşıyla eşine bir hediye almak istemiş. O hediyeyi alıp almadığını öğrenemedim ama o ışıklardan geçme hatasından bulundu.’’
Dr. Onur,
‘’Buna hata demesek, kaderin cilvesi desek daha iyi olmaz mı?’’
Necmi,
‘’Her neyse, tarih on yedi mart bin dokuz yüz seksen ikiyi gösteriyordu. Hemen bizim acile yatırmışlar. Ancak zavallı adam yedi, sekiz gün yaşam mücadelesi verdikten sonra, yirmi beş Mart bin dokuz yüz seksen ikide sabaha karşı sıfır dört otuz iki de ruhunu teslim etmiş.’’
Dr. Onur
‘’Ve yirmi beş Mart bin dokuz yüz seksen ikide sabaha karşı sıfır dört otuz ikide Naz dünyaya geldi. İşte bende bunu kanıtlamaya çalışıyorum. Karşımızda dört, dörtlük bir reenkarnasyon olayı var.
Necmi,
‘’Şimdilik benden bu kadar patron. Pardon bu kâğıtta da muhittin Akçay beyefendinin sağlığında yaşadığı evin adresi.’’
Dr. Onur,
‘’Seni kutlarım arkadaşım. Harika bir iş çıkardın. Karşılığını alacaksın.’’
Necmi,
‘’Ben kaçıyorum arkadaş, benimle bağlantı kurmak istersen nerede bulacağını biliyorsun.
Necmi’yi yolcu ettikten sonra uzun süre aldığım notları gözden geçirip üzerinde düşündüm. İşin iyi tarafı artık tezimizi destekleyecek sağlam delillere ulaşmaya başladık ki Bu çok güzel bir gelişmeydi. Önce Okan beyi arayarak, ilk defa hastamdan ben randevu talep ettim.. Bu akşam Naz’ı evinde görüp konuşacağım. Ondan sonra ne yapacağımıza hep beraber karar vereceğiz
Dr. Orkun’un not defterinden
Aslına bakarsanız iş saatlerimin dışında hastalarımla prensip icabı pek görüşmem. Ama Naz’ın durumu benim için çok önemliydi. Ara sıra da olsa istisnalar kaideyi bozmamalı. Öğleden sonra saat beşe doğru Okan beyle telefonlaştık ve kendisini beklemeye başladım. Sözleştiğimiz saatte muayenehanemden içeri girdi. Fazla oyalanmadan çantama notlarımı koyup yol koyulduk. Evlerine gidişimiz pek fazla uzun sürmedi Çabuk gidişimiz de trafiğin açık olmasının da etkisini göz önüne almamız lazım.
    Bize kapıyı Naz açtı. Naz’ın öncülüğünde salona geçtik. Gösterilen koltuğa oturdum ve etrafı incelemeye başladım.
Naz,
‘’Annemin kusuruna bakmayın, size karşılayamadı. Akşam yemeği için mutfakta hazırlık yapıyor.’’
Okan,
‘’Onur bey izniniz olursa hanıma bir görüneyim. Yardıma ihtiyacı var mı? Sizi Naz’a teslim ediyorum.
Dr. Onur,
‘’ Ne münasebet siz gidin biz Naz’la konuşuruz. Eee anlat bakalım kızım, bu hafta seninle pek görüşemedik, ama sana harika haberlerim var. Hala kâbusların devam ediyor mu?’’
Naz,
‘’Çok sık olmamakla beraber yine kâbuslar görmeye devam ediyorum. Yalnız bir farkla artık hazırlıklı olduğum için o kadar etkili olmuyor. Bunu sizin bana verdiğiniz güvene borçluyum.’’
Dr. Onur,
‘’Aferin Naz. Bana verebileceğin gecenin en güzel haberi idi bu.’’
     Biz Naz’la kendi aramızda konuşurken Saliha hanımın mutfaktan sesi duyuldu.’’ Sofra hazır buyurun’’
    Yemek samimi bir ortamda gayet neşeli geçti. Bu arada Sedef aklımdan tamamen çıkmıştı. Acele ile aradım. Tabii yerinde ise biraz fırça yedim. Aramızda gülüştük. Yemekten sonra tekrar salona geçtik.
Dr. Onur,
‘’İzin verirseniz ve Naz’da izin verirse odasını görmek istiyorum. Ne dersin Naz?’’
Naz,
‘’Tabi nasıl istersen Onur ağabey. Benim için mahzuru yok. Ama biraz dağınık kusuruma bakmazsınız artık.’’
Okan,
‘’Çok ayıp kızım insan odasını dağınık bırakır mı?’’
Saliha,
‘’Beyler ve bayan bende bu arada kahveleri yapayım. Ne dersiniz?’’
Dr. Onur,
‘’Benim ki şekerli olabilir.‘’
Okan,
‘’Benimkini zaten biliyorsun Saliha.’’
Saliha Hanım
‘’Sana kahve yok sen bugün çok içtin.’’
Naz,
‘’Anne ben içmeyeyim.’’
     Naz’ın odasına girdik, yavaşça kapıyı kapattı. Hakikaten bir kızın odasında pek fazla olmaması gereken mavi renk fazlasıyla ortama hâkimdi. Ama dediğinin aksine oldukça da derli ve topluydu. Birde şifonyerin üzerinde iki otomobil ve bir gemi maketi yer alıyordu.
Naz’la uzun, uzun konuştuk, bu arada kahvelerimiz geldi. Bu ziyaret benim açımdan çok olumlu geçti. Eminim ben Kışgüzeli ailesinin yanından ayrıldığımda onlarda çok mutluydu.

9
Özgün Hikayeler / KARANLIK ODADAKİ OYUN
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 27 Aralık 2018, 22:49:57 Prş »

KARANLIK
    ODADAKİ
            OYUN




BİR KADIN POLİSİYESİ
BÖLÜM-1

    Her şey bilgisayara düşen bir ihbarla başladı. Verilen bir adreste silahlı bir çatışma olduğunu söyleyen bir erkek sesi başka bir şey söylemeden ekrandan kayboldu. Ekip verilen adrese gittiğinde, böyle bir çatışmadan kimsenin haberi olmadığını gördüler. Yanlış alarmdı. Tek tesellileri böyle bir çatışmanın olmaması olmasından daha iyi idi. Neşeleri yerine gelmişti. Birbirlerine takılıp gülüşerek Asayişe geri döndüler.
     Neden sonra Aynınur’un aralarında olmadığını fark ettiler.
Büşra,
‘’ Kızlar Aynınur’u gören var mı? Olay yerine giderken aramızdaydı.
     Kimseden ses çıkmadı. Hiç biri Aynınur’un eksikliğini fark etmemişti.
Serra,
‘’ İçimde kötü şeyler oluşuyor. Biz oyuna getirildik. Bu planlı bir oyun gibi geliyor bana.’’
     Bu sırada Büşra’nın telefonu çaldı. Büşra aceleyle telefonu açtı ve beklemeye başladı. Bu bekleyiş fazla sürmedi. Tok bir erkek sesi adeta Büşra ile alay edercesine konuşmaya başladı. ‘’ Çok dikkatsizsiniz Baş komiserim. Aslında ben seni tercih ederdim ama kısmetime arkadaşın düştü. Bana bırakıp gittiniz. Onunla çok iyi zaman geçireceğim. Mutluluğumu size borçluyum.
BİR KAÇ SAAT ÖNCE

     Düşündüğü gerçekleşmişti. Bütün ekip etrafa dağılmış, sözüm ona olayın faillerini arıyorlardı.
     Genç kız sessizce gürültü yapmadan bahçeye girdi. Yavaş, yavaş yanına kadar geldi. Adamın gözleri heyecanla parladı. Beklediği an geldiğini anladı ve son hamlesini yaptı. Bir anda gözleri karardı boşluğa yuvarlandı. Zihninin kapandığını hissederken, ‘’ galiba ölüyorum’’ dedi.
     Kendine geldiğinde çıplak bir odada elleri ve ayakları bağlı olarak yerde yattığını fark etti. ‘’ Ufak karanlık bir odadayım ama yaşıyorum’’ bu da bir şey diye düşündü.
     Kapı yavaşça açıldı, bir seksen boylarında oldukça iri yarı bir adamın içeri girdiğini gördü. Adam Aynınur’a şöyle bir baktıktan sonra, ‘’ Kızımız kendine gelmiş. Nasıl rahatın yerinde mi? Korkmana gerek yok. Güzel bir kızsın ama şimdilik sana dokunmaya niyetim yok. Sadece seninle biraz sohbet etmek istiyorum.’’
Aynınur,
‘’ Sana söyleyecek bir şeyim yok, ama nasıl bir belaya bulaştın farkında değilsin. Cesaretin varsa beni serbest bırakırsın. ‘’
Adam,
‘’Akıllı bir kızsın ama boşuna uğraşma. Tahriklere kapılmam. Önce seni seyretmenin tadına varayım yavrum. Sonrada seni biraz yalnız bırakacağım.’’
     Aynınur saat kavramını kaybetmeye başladığı sırada kapı açıldı ve adam tekrar içeri girdi. Elinde bir tepsi vardı. Önüne koydu. ‘’ Acıkışsındır diye düşündüm. Şimdi ellerini çözeceğim yaramazlık yapmaya kalkarsan sen zararlı çıkarsın.’’
Aynınur,
‘’ Beni kaçırmaktaki maksadın ne arkadaş. Bırak gideyim sen beni unut bende seni unutayım. Seni daha evvel gördüğümü hiç hatırlamıyorum.’’
Adam,
‘’ Sen beni tanımazsın ama ben seni çok iyi tanıyorum. Şanssızlığında burada başlıyor. Dediğim gibi çok iyi eğleneceğiz.’’
Aynınur,
‘’ Ellerimi çöz de birkaç lokma bir şey yiyeyim. Yoksa bir işine yaramam.’’
Adam,
‘’ Sen işin o tarafını düşünme ben seni doyururum.’’
    Adam üşenmeden Aynınur’u beslemeye başladı. Yaptığı şeyden bayağı zevk alıyordu. Aynınur doyuncaya kadar getirdiği yemekten yedirdi. 
Adam,
‘’ Doymadıysan bir şeyler daha getirebilirim.’’
Aynınur,
‘’ Şimdilik bu kadar yeter. Sana nasıl hitap edeceğim. Adını söyle. ‘’
Adam,
‘’ O kadar samimi olmayalım şimdilik. Ne dersin?’’
Aynınur,
‘’ Çok sıkıştım, beni tuvalete götür.’’
Adam,
‘’ Hay Allah bu aklıma gelmemişti. Peki, şimdi seni ayağa kaldıracağım ama sakın yanlış bir hareket yapma.’’
     Aynınur’u yerinden kaldırdı ve kucaklayarak tuvaletin yanına götürdü. Ellerindeki kelepçeyi açarken, ‘’sakın yanlış bir hareket yapma canına okurum.’’
     Aynınur serbest kalan ellerini oğuşturduktan sonra ‘’ Ee ne bekliyorsun senin yanında mı ihtiyacımı gidereceğim.’’
     Adam evet aynen öyle olacak. Şimdi çok konuşma ve ihtiyacını gider.’’
     Aynınur söylenerek, tuvalete girdi kapıyı kapatmaya davranınca adam,
‘’Kapı açık kalacak merak etme sana bakmaya meraklı değilim. Biraz çabuk ol’’
Aynınur aceleyle ihtiyacını giderip rahatladıktan sonra adama,
‘’ Şimdi ne yapıyoruz? Beni yine kelepçeleyecek misin?’’
Adam,
‘’ Sence ne yapacağım?’’
Aynınur,
‘’ Serbest bırakacaksın bende gideceğim.’’
Adam,
‘’ Şimdi doğru odana biraz uyumaya bak. Bende yapmam gereken işlerimi yapayım.’’
     Adam kapıyı kapatıp kilitledikten sonra çıkıp gitti. Aynınur hala başına gelenlere bir anlam veremiyordu.
10
Özgün Hikayeler / TRABZON YOLUNDA
« Son İleti Gönderen: tugrulahmetpekel 08 Aralık 2018, 22:18:24 Cts »
               
  • TRABZON YOLUNDA
[/size]

                                                         Anlatı 1
                                 1



     Uyumadım geceden sabaha kadar. Uyusaydım nasıl görecektim rüzgârgüllerini, güneşin doğuşunu, içinden geçtiğimiz tünelleri ve yükseltileri (dağları). İyi ki uykuma yenik düşmeden bu yolculuğu yapmışım. Şimdi Havza otobüs terminaline giriyoruz. Sonraki sıralama Amasya Samsun ve Trabzon.
      Ve Trabzon ah fettan Trabzon beni sen mi ayarttın, yoksa seni ben mi ayarttım? En çok ilgimi çeken yol boyunca gördüğüm birçok binanın damındaki güneş panelleri.
     Bir köyün yakınından geçiyoruz. Yeni bir güne uyanan köyün evlerinin bacalarından duman tütüyor. Ağaçları bazı yerlerde tek, tek bazen de ormanı. Ama güzel olan toprağın yeşille bütünleşmiş olmasıydı.
     Önümüzde Kavak ilçesi sonrada Samsun. Sonrada adım, adım Trabzon.
    Çok şey gördüm, toprağa inmiş toprak rengi sisi görmemiştim.


Rüzgârın sesini dinlemeye başladı Trabzon
yolcusu. Trabzon’dan evvel sahile vuran
dalgaların sesiyle tanıştı.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10